Sezgi, Bilim, Bilim Karşıtlığı
Bilim Karşıtlığı Neden Hızla Yayılıyor?
Sezgimizle algımızın sınırları içinde kalan olguları anlayabiliriz. Ama nesneler, büyüklükler, mesafeler, hızlar, ilişkiler algı sınırlarımızın dışına çıktığında sezgimiz anlamaya yetmez, hatta engel olur. Algı-ötesi olguları ancak sezgi-karşıtı bilimsel teorilerle anlayabiliriz. Nitekim, Newton’dan (18. yüzyıldan) başlayarak fizik ve doğa bilimleri; Marx’tan (20. yüzyıldan) başlayarak da iktisat ve sosyal bilimler “sezgisel” bilgiden çıkıp sezgi-karşıtı bilimsel teorilerle gelişmeye başladılar.
Bilimsel teoriler, algının sınırları dışına çıkan, ancak özel gözlemlerle ve deneylerle varlığı tahmin edilebilen, çoğu kez de muhayyel olarak varolan ama varolduğu varsayılan ve denklemlere katılan, açıklamalara temel edinilen acaip, garip, sezgilerle görülemeyen, ilk bakışta anlaşılamayan “olgu”ların alanına girerler. Fizikteki “kütle çekimi/gravity” böyle bir olgudur, mesela; keza, “Higgs Bozonu” da böyle bir olgudur. “Evrim”, “sınıf”, “ulus”, “birey”, bunlar da böyle olgulardır iktisatta ve sosyal bilimlerde.
Bilim, sezgi-karşıtı teorilerle gelişmeye başlayınca, bilimsel bilgi ortalama insanın sezgisel bilgisinden tamamen koptu. Komplo teorileri, düz dünyacılık, aşı karşıtlığı gibi her türlü bilim karşıtlığının bu denli yaygınlaşmasının nedeni, çoğu insanın tek bilme biçimi olan “sezgisel bilgi”ye mükemmelen uymalarıdır. İnsanlar, yanlış da olsa bir şeyi anlamanın (anladığına inanmanın) konforunu, olan-bitenden hiçbirşey anlamamanın huzursuzluğuna veya ne olup bittiğini anlayan küçük bir elitin hegemonyasını kabullenmenin ezikliğine tercih ediyorlar.
Burada sorulması gereken soru şudur: bilimsel bilgi ortalama insanın sezgisel bilgisinden bu denli koparken, sezgisel bilgi büyük bir çoğunluğun tek bilme biçimi olarak varlığını sürdürürken komplo teorilerinin, bilim karşıtlığının yükselmesi nasıl önlenebilir?